28 Aralık 2009 Pazartesi

Büyük Hadron Çarpıştırıcısı mola aldı

Dünyanın en büyük atom çarpıştırıcısının deneylerine, son bir şiddetli çarpıştırma ertesinde şubata kadar ara verildiği bildirildi.

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) Büyük Hadron Çarpıştırıcısı'nda, atom altı parçacık huzmeleri, öncekinden çok daha şiddetli bir enerjiyle çarpıştırıldı ve bu alanda yeni bir rekor kırıldı. Çarpıştırıcı, son deneyin ardından Şubat'a kadar beklemeye alındı.

Son çarpıştırma, 2,36 tera elektron volt gücünde gerçekleştirildi. Böylece Kasım ayındaki rekor bir üst düzeye çıkarılmış oldu. Kasım'daki çarpışmayla, CERN'in rakibi olan ABD'deki Fermi Ulusal Hızlandırıcı Laboratuvarının 1,96 TeV gücündeki çarpışması geçilmişti.

Molayla ilgili olarak konuşan CERN yetkilileri, ara vermenin protonları çarpıştırmak için gerekli enerjinin seviyesini artırmak için gerekli olduğunu bildirdi.

Çarpıştırıcı ileride kapasitesinin en üst düzeyine çıkarıldığında, parçacıkların tünellerde hızlandırılarak enerjilerinin 7 TeV'e çıkarılması ve karşılıklı olarak 14 TeV gücünde çarpıştırılması imkanı sağlayacak. Çarpışan parçacıkların dağılmasıyla çıkan atom altı parçacıklar incelenerek, maddenin yapısının anlaşılmasına çalışılıyor.

Deneyde, tünel boyunca ayrı yönlerde iki proton huzmesi veriliyor. Işın demetleri ayrı istikametlerde, ışık hızına yakın bir süratle halka şeklindeki tünelde yol alıyor. Proton ışınlarının birbiriyle büyük bir enerjiyle çarpışmasının ardından bilim adamları, evrenin tabiatını kavramaya yarayacak yeni parçacıklar görmeyi umuyor.

Birçok bilim adamı, kainatın büyük bir patlama sonucunda 14 milyar yıl önce oluştuğunu düşünüyor.

'Akşamdan kalma' tarih olacak

İngiltere’de geliştirilmekte olan bir sentetik alkol, gerçeği gibi gevşeme ve rahatlama yaratırken ne mideyi ne de dengeyi bozuyor.

İngiltere’de geliştirilmekte olan bir sentetik alkol, gerçek alkollü içecekler gibi beynin gevşeme ve rahatlama duygularını harekete geçiriyor, ancak ne mideyi ne de dengeyi bozuyor.

Imperial College London ekibinin başlattığı çalışmada, Valium sinir ilacının ana bileşenleri kullanılıyor. Beyindeki sinirlerde iyi ruh hali ve gevşeme etkisi yaratan bileşen, diğer kısımları etkilemiyor, yani ruh halinde dalgalanmalar ve bağımlılık yaratmıyor.

Ek olarak içilen sentetik alkollü içkinin etkisi, istenirse hap şeklinde bir ‘antidot’la anında ortadan kaldırılabiliyor. Bilim ekibi, Valium’un ana bileşeni diazepam olmak üzere farklı ‘benzodiazepin’ kimyasalları üzerindeki deneylerini sürdürüyor.

Araştırma ekibinin lideri Profesör David Nutt, hedefinin insanları sarhoş etmeden keyiflendiren ve parti sonrası otomobil sürmelerine engel olmayan bir ‘alkol’ geliştirmek olduğunu söyledi. Telegraph gazetesinin haberine göre Nutt liderliğindeki ekibin geliştirdiği kimyasal, renksiz ve kokusuz olacak, böylece içinde kullanıldığı içkinin tadını bozmayacak.

Prof. Nutt, İngiltere’nin en önde gelen bağımlılık yapıcı madde uzmanı konumunda. Nutt, esrar ve ekstasi hapları hakkında yaptığı 'ılımlı' yorumlar yüzünden İngiliz Hükümeti tarafından görevden alınmıştı.

10 yılda 10 devrim

Son 10 yıla damgasını vuran bu 10 bilimsel devrim sayesinde ne Dünya ne de üzerindeki yaşam eskisi gibi olmayacak.

Mars'ta su bulunmasından yüzyılın deneyi olarak adlandırılan Büyük Hadron Çarpıştırıcısına, Eris cüce gezegeninin ortaya çıkartılmasından klonlamaya, bilim dünyasının son 10 yılda kaydettiği ilerlemeler bir büyük bilim atılımının adımları sayılabilir. Zira bu bilimsel zaferler sayesinde ne Dünya ne de üzerindeki yaşam eskisi gibi olmayacak.

İşte son 10 yıla damgasını vuran devrim niteliğindeki bilimsel keşif ve gelişmeler:

1. BÜYÜK HADRON ÇARPIŞTIRICISI
Yüzyılın en büyük deneyi olarak kabul edilen 10 milyar dolarlık araştırmada, Büyük Hadron Çarpıştırıcısıyla, 14 milyar yıl önce evrenin doğumuna yol açtığına inanılan Büyük Patlama ortamının yaratılması amaçlanıyor.

İsviçre'nin Cenevre kentindeki yeraltı tünelinde yapılan deneyde geçen yıl ilk kez çalıştırılan atom çarpıştırıcısı, bir ton helyumun tünele sızmasına yol açan elektrik bağlantısı arızası yüzünden kapatıldı. Bu yılın sonlarında yapılan ve gelecek yıl yapılacak asıl çarpıştırma operasyonunun provası olarak görülen "Atlas" adlı deneyde ise 1,18 trilyon elektrot volt gücünde, karşı yönlerde yol alan iki parçacık ışınının çarpışmayı doğurduğu açıklandı.

Çarpıştırıcının katedral büyüklüğündeki dev odasında bulunan belli başlı dört detektörden biri, ilk yüksek enerjili proton çarpışmasını dünya rekoru olarak kaydetti. Çarpıştırıcının enerjisi aşama aşama artırılmaya devam edecek.

Deney sırasında tünel boyunca ayrı yönlerde iki proton huzmesi veriliyor. Işın demetleri ayrı istikametlerde, ışık hızına yakın bir süratle halka şeklindeki tünelde yol alıyor. Proton ışınlarının birbiriyle büyük bir enerjiyle çarpışmasının ardından bilim adamları, kozmosun doğasını kavramaya yarayacak yeni parçacıklar görmeyi umuyor.

2. KÖK HÜCREDE BÜYÜK DEVRİM
Japon bilim adamı Şinya Yamanaka, Kasım 2007'de, insan embriyosu kullanmadan kök hücre üretilebileceğini kanıtlayarak bilim dünyasının kanını donduracak bir atılıma imza attı.

Yamanaka, Kyoto Üniversitesi laboratuvarında, insan embriyosu kullanmadan kök hücre üretilebileceğini, farelerden alınan deri hücreleri üzerinde genetik oynama yaparak gösterdi. Araştırmayla elde edilen kök hücrenin insan embriyosu kullanılmadan üretilmesi, kök hücre çalışmalarına izin vermeyen çevreleri rahatsız etmeyecek olması dolayısıyla da büyük önem taşıyor.

Kısaca iPS olarak adlandırılan, yeni geliştirilmiş kök hücre tipi, yetişkin deri hücrelerine dört gen yerleştirerek ortaya çıkardı. Vücuttaki 220 hücre tipinden herhangi birinin sayısız kopyasını oluşturma yeteneğine sahip embriyonik kök hücreler gibi davranmaya başlayan iPS hücreleri, hastanın kendi yetişkin hücrelerinden türetildiği için bağışıklık sistemi tarafından reddedilme riski taşımıyor. iPS hücreleri, embriyolardan türetilmediğinden büyük bir ahlaki ve dini soruna yol açmıyor.

3. DÜŞÜNCE GÜCÜYLE MEKANİK HAREKET
Beynin har,tasını çıkarma yolunda son on yılda atılan dev adımların başında, bedensel hareketlerin kontrolü sırasında beyinde oluaşn elektromanyetik akımları tespit edebişmekti. Nort Carolina Üniversitesi’nden bilimciler, bir maymunun beynine belli noktalara yerleştirdikleri elektrotlarla bu elektrik komutşarı bilgisayara taşımayı ve maymunun bir mekanik kolu hareket ettirmesini sağlamayı başardı. Bu deney farklı üniversitelerce tekrarlandı ve geliştirildi.

Son gelinen noktada İtalyan bilimciler, 2 Aralık 2009’da kamuoyuna sergiledikleri sistemle, kolunu bir trafik kazasında kaybetmiş bir insanın sinirlerine bağlı mekanik bir kolu hareket ettirmesini sağlayabildi. Sinir sistemindeki bu gelişmeler, çok da uzak olmayan bir gelecekte, uzuvlarını kaybetmiş veya felçli hastaların hayatını oldukça kolaylaştıracak robotik protezler geliştirilmesine olanak sağlayacak.


4. CÜCE GEZEGEN ERİS
Tanımı konusunda gökbilimcileri ikiye ayıran ve en sonunda "cüce gezegen" sınıfında yer almasına karar verilen Eris, 2005 yılında keşfedildi.

Dünyaya 15 milyar kilometre uzaklıktaki Eris, keşfinden sonraki ilk yılında güneş sisteminin 10. gezegeni olarak anılırken, Uluslararası Astronomi Birliğinin gezegen tanımını yayımlamasının ardından "cüce gezegen" sınıfına sokuldu.

Buzullarla kaplı gezegenin yeni statüsü, kendisinden daha küçük olan Plüton'un da "cüce gezegen" kabul edilmesine yol açtı ve güneş sistemindeki gezegen sayısı Astronomi Birliğinin kararıyla 8'e düşürüldü.

Keşfedilen gezegene, tanımı üzerindeki tartışmalar nedeniyle, mitolojide kavga ve nifak tanrıçası olarak bilinen Eris'in adı uygun görüldü.

Plüton'dan yaklaşık 115 kilometre daha geniş olan Eris, güneş sistemindeki en uzak gezegen olarak biliniyor. Eris'in güneşten uzaklığı 14,5 milyon kilometreyi buluyor. 2005 yılında yapılan gözlemlerde Eris'in bir de uydusu bulunduğu keşfedildi ve bu uyduya Dysnomia adı verildi.

Eris'in yörüngesi, Güneş sistemindeki diğer gezegenlerin yörüngesel düzlemine 45 derece eğik konumda bulunuyor. Bu eğim yüzünden 2005 yılına kadar gözlerden uzak kaldığı düşünülen Eris, Güneş'in çevresindeki turunu 560 yılda tamamlıyor.

5. 7 MİLYON YILLIK KAFATASI
Afrika'nın Çad çöllerinde 2001 yılında bulunan ve 6-7 milyon yıllık olduğu tahmin edilen kafatası, insanoğlunun atasına dair tartışmaların merkezi haline geldi.

Toumai adı verilen kafatasını bulan Michel Brunet liderliğindeki Poitiers Üniversitesi ekibi, kafatasının bir insansıya, insanların atasına ait olduğunu duyurdu.

Bilim dünyasında bu görüşe karşı çıkanlar da oldu. Bir kısım bilim adamı, kafatasını, maymunlarla insan arasındaki kayıp halka olarak kabul ederken, bir diğer kısım bunun bir gorile ait olduğu tezini savundu.

Soyağacında halen belirsiz bir yere sahip olan Toumai'nin karakteristik özelliklerinde hem insan, hem de maymunla bağlantılar kuruldu, ancak halen nihai bir sonuca varılamadı. Bazı bilim adamları, bulunan kafatasından yola çıkarak, insansıların 7 milyon yıl iki ayak üzerinde yürüdüğü iddiasını da ortaya attı.

6. GÜNEŞ SİSTEMİNİN DIŞINDAKİ GEZEGENLER
Evrende yalnız olmadığımızı ispatlamaya yönelik araştırmaların odak noktasında bulunan güneş sisteminin dışındaki gezegenlere ilişkin keşiflerin tarihi, 1990'lı yılların başlarına dayanıyor. Bu yıllarda, güneş sisteminin dışında keşfedilen gezegen sayısı tek haneli sayılarla gösterilirken, 2000 yılında 20 kadar gezegen daha bulundu ve bu sayı son 10 yılda yüzlerce olarak anılmaya başladı.

Dünyaya trilyonlarca kilometre uzaklıkta bulunan bazı gezegenlerin teleskoplarla fotoğrafları çekilebildi. Keşfedilen 400'den fazla gezegenin büyük bölümünün, Jüpiter ve Satürn gibi devasa gaz gezegeni olduğu açıklanırken gökbilimciler çalışmalarını, yaşam izine rastlayabileceklerini düşündükleri Dünya benzeri gezegenler üzerinde yoğunlaştırdı.

7. KLONLAMA
Klonlama çağı, 1997 yılında ilk memelinin, Dolly adı verilen bir koyunun klonlanmasıyla başladı.

Dolly'i 2000 yılında bir maymun takip etti ve dünyanın farklı yerlerinde birçok araştırmacı, bu iki örneğin ardından at, inek ve kedi gibi birçok hayvan türünü klonlamayı başardı.

2001 yılında Güney Asya öküzü, 2009 yılında ise bir deve ile bir bizon klonlandı.

8. MARS'TA SU BULUNMASI
Kızıl Gezegen Mars'ta su bulunduğu iddiası doğrulandı. NASA, uzay aracı Phoenix'in, suyun varlığını kanıtlamakla kalmadığını, suya temas ettiğini açıkladı.

Mayıs ayından bu yana Mars'ın yüzeyini, mekanik kolunu kürek yerine kullanarak inceleyen robotun, gezegenin daha önce tahlil edilmemiş bölgesinde suyla karşılaştığı belirtildi.



9. MİCRO-RNA
İlk kez 1993 yılında keşfedilen, ancak adını 2001 yılında alan microRNA'lar, sağlık ile hastalık arasında önemli bir rolü bulunan genetik şifre parçacıklarından oluşuyor.

Genin nasıl çalıştığını kontrol eden hücrelerin düzenli çalışması için ihtiyaç duyulan dengenin sağlanmasına yardımcı olan bu parçacıklar işlevini kaybettiğinde hastalıklar ortaya çıkıyor.

MicroRNA'ların bu nedenle yeni ilaçların keşfinde çok büyük önemi bulunduğuna inanılıyor.

10. GENOM HAYVANAT BAHÇESİ
Uluslararası bir çalışma olan Genom Hayvanat Bahçesi projesiyle, bir organizmanın DNA'sında kayıtlı genetik bilgilerin tamamına ulaşılmasında maliyetin düşürülmesi amaçlanıyor.

635 milyon avroya ve 10 yıllık bir çalışmaya mal olan proje, hücrelerin nasıl çalıştığının ortaya çıkarılmasına ve hastalıkların sayısız metotla araştırılmasına katkıda bulunuyor.

Bilim adamları, Genom 10K adı verilen Genom Hayvanat Bahçesini yaratarak, 10 bin omurgalı türün kayıtlı genetik bilgilerinin tamamına ulaşmayı amaçlıyor.

Niagara Şelalesi

Niagara Şelaleri Kuzey Amerika'nın doğusunda, ABD ile Kanada sınırı arasında, Niagara Nehri'nin üzerinde bulunur. 3 büyük şelaleden oluşur. Horseshoe (Atnalı Şelalesi) bunların en büyükleridir. American Falls ve Bridal Veils Fall diğer iki küçük şelalelerdir.

Niagara Şelalesi'nden yarım dakikada 168.000 m³ su akar.[1] Kuzey Amerika'nin en büyük şelalesi olan Niagara, 10.000 yıl önce Kuzey Kutbu'ndan gelen buz kütlelerinin yol açtığı çöküntülerdir. Şelalenin çevresi Niagara Şelaleleri Parkıdır ve kardeş şehirler olan Niagara Falls-Ontario ve Niagara Falls-New York tarafından doğal koruma altındadır. Niagara isminin yerli dilindeki "Onguiaahra" (düz) kelimesinden geldiği sanılmaktadır.

Nehir çevresindeki Nikola Tesla tarafından yapılan birkaç hidroelektrik santrali hem ABD hem Kanada için elektrik üretmektedir. Şelale çevresinde yapilabilecek aktiviteler, Niagara Parkından büyük şelaleyi ve havaya uçan suların oluşturduğu gökkuşağını izlemek, şelalenin altına kadar ilerleyen bot gezilerine katılmak, ortası sınır kabul edilen Rainbow köprüsünden diğer ülkeye geçmek veya gümrüksüz mağazalardan alışveriş yapmaktır. Niagara Şelalesi 1932 yılında tamamen donarak buz olmuştur.

Niagara şelalesi dünyada tek ters akan şelaledir. Şelalenin suyu taşlara çarparak geri gelir.

Bu da dünyada eşi benzeri görülmemiş bir durumdur. Şelalenin Kanada tarafı Amerika tarafına nazaran daha gelişmiştir. Şelale bot turlarıyla ünlüdür.

ALASKA

Alaska, ABD'nin yüz ölçümü en büyük, nüfus yoğunluğu en az olan eyâletidir. Rusya'dan 7,2 milyon dolar karşılığında satın alınarak ABD'ye katılmıştır. Oldukça soğuk bir iklime sahiptir.

Alaska'da yaşayan Yerlilerin, günümüzden 15-40 bin yıl önce Bering Kara Köprüsü'nün geçerek Amerika kıtasına yerleşen ilk göçmenlerin soyundan geldiği sanılır. Eskimolar ve Aleutlar ise, bir olasılıkla, Alaska'ya 3-8 bin yıl önce gelen, daha yerleşik Kuzey Kutbu halklarının torunlarıdır.

Alaska'daki ilk Avrupalılar, Kodiak Adası'nda bulunan Three Saints (Üç Azizler) Koyu'na 1784'te yerleşen Rus kürk tacirleriydi. Bölge, 1799'dan 1867'ye değin bir Rus-Amerikan şirketi tarafından yönetildi. ABD dışişleri bakanı William H. Seward, bölgenin ABD'ye satılmasını onaylayan belgeyi 1867'de imzaladı. Önemli altın kaynaklarının keşfi 1880'lerde ve 1890'larda çok sayıda Amerikalının Alaska'ya yerleşmesine neden oldu ve ABD Kongresi 1912'de Alaska Toprakları'nı kurdu. II. Dünya Savaşı sırasında Japonların bölgedeki etkinliği Alaska'da savunma tesisleri kurulmasını zorunlu kıldı. Alaska 3 Ocak 1959'da 49. eyâlet olarak ABD'ye katıldı. 1968'de Kuzey Kutbu kıyı ovasında petrol ve doğal gaz yatakları bulunmasıyla daha da gelişti.

Alaska dört coğrafî bölgeye ayrılabilir. Bunlar:

  • Güneyde Büyük Okyanus dağ sistemi bölgesi,
  • Ortadaki ovalar ve yaylalar bölgesi,
  • Kuzeyde Brooks dağları bölgesi (Kayalık dağların kuzey uzantısı) ve
  • Kuzey uçta kıyı ovası.

22 Aralık 2009 Salı

Hristofyas: Federasyon Kıbrıs'ta zor

Rum lider Hrsitofyas, federasyon çözümünün Kıbrıs için uygun olmadığını ama yine de bu yolda ilerlemek zorunda kaldığını söyledi.

Kıbrıs Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas, federasyon çözümünün zor bir çözüm şekli olduğunu ve Kıbrıs'ın doğasına uygun olmadığını söyledi.

Rum basınında yer alana haberlere göre Hristofyas, Rum iç siyasetinde kendisine yöneltilen eleştirilere ve federasyon çözümüne değindi. "Federasyon çözümünün zor bir çözüm olduğunu ve Kıbrıs'ın doğal koşullarına uygun olmadığını" kaydeden Hristofyas, ancak "bu çözüm yolunda ilerlemek zorunda kaldığını" ifade etti.

Çözüm sürecinin "Kıbrıslılara ait olmasına" ilişkin düşüncesinin, bazı Rum siyasilerce "Türkiye'nin bu şekilde suçsuz gösterildiği" yönünde eleştirilmesini de yanıtlayan Hristofyas, "sürecin Kıbrıslılara ait olmasının dıştan geçecek baskıların engellenmesi amacıyla bizzat kendileri tarafından BM'den talep edildiğini" hatırlattı.

İsveç nüfusunda rekor yükselme

İsveç'te 1946 yılından bu yana ilk kez bu yıl rekor düzeyde nüfus artışı kaydedildi; ülkenin nüfusu 9 milyon 340 bine ulaştı.

Ekonomik krize ve işsizliğe rağmen İsveç'te uzun yıllardan sonra ilk kez bu yıl bu kadar çok doğum olduğu bildirildi.

İsveç İstatistik bürosundan yapılan açıklamaya göre, 2009 yılında İsveç'te 112 bin bebek dünyaya geldi. Ölümlerde de bu yıl önceki yıllara göre azalma oldu. 2009 yılında 91 bin kişi hayatını kaybetti.

Yabancı ülkelerden yıl içinde 102 bin göçmenin ülkeye geldiği, İsveç'ten göç edenlerin sayısının ise 38 bin olduğu kaydedildi.

Doğumlardaki artış, ölüm oranlarındaki azalma ve göçlerle İsveç'in nüfusunun yıl içinde 84 bin kişi artarak, 1946 yılından bu yana ilk kez rekor bir seviyeye ulaştığı bildirildi.